Dünyanın 14 ülkesinde yapılan 2’inci Dünya Hasankeyf günü kapsamında bir araya gelen gönüllüler ve çevreciler Hasankeyf’te bir araya gelerek açıklama yaptı. Açıklamayı İstanbul’dan gelen Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Federasyonu Başkanı Abdulhekim Daş yaptı. Daş, Dicle özgür aksın, Hasankeyf yok olmasın diyerek söyle konuştu:
“Kadim halkların mitolojisinde güneş tanrısı Mitra, su tanrısı ise Anahita’dır. Güneşin ve suyun yaşamın kaynağı olduğunu düşünen halklar en önemli tanrılarını güneş ve su olarak belirlemişlerdi. Mitolojide güneş ve ateş özdeşleştirildiğinden,ateş suyla söndürülmez; kendi kendine sönmesi beklenirmiş. Bugün, Ilısu Barajıyla Hasankeyf (Heskîf) su altında bırakılmak bölge halklarının güneşi, Dicle Nehri’nin suları ile söndürülmek isteniyor. Fırat ve Dicle nehirlerinin aktığı bölge olan Mezopotamya, insanların ilk yerleşim alanlarına ev sahipliği yapmıştır. Hasankeyf de bu bölgedeki bilinen en eski yerleşimlerinden biridir. 12 bin yıllık insanlık tarihine ışık tutacak, birçok arkeolojik veriyi içinde barındıran bölgenin sular altında kalmasıyla tüm insanları ve burada şuanda yaşayan tüm halkların, geçmişle olan bağlarının koparılması hedefleniyor. Ilısu Barajı projeyle 250’ye yakın höyük, 5 binden fazla mağara ve çok sayıda kültürel varlık; 199 yerleşim alanı sular altında kalacak.
10 binden fazla insan göç etmek; masa başında imal edilmiş TOKİ’lere veya Ilısu Barajı’nı aratmayan, ölüm saçan projelerin kol gezdiği kentlere taşınmak zorunda kalacak. Dicle Vadisi’nin ekosistemi tahrip edilecek; rakamlarla ifade edilemeyecek kadar çok canlı bu süreçten etkilenecek; yaşam alanlarından sürülecek veya burada suların altında yok olmaya mahkûm kalacak. Bazıları sonsuza kadar bir tür olarak yeryüzünden silinecek. Sadece Ilısu Baraj Gölü’nün kaplayacağı 331 km karelik alan değil; Dicle’nin güneye doğru özgürce aktığı her yer; benzer kaderi paylaşacak.
Bir ceylan, tıpkı kendinden öncekileri gibi su içtiği yere gittiğinde Dicle Nehri’nin özgürce akmadığını görecek; sazlıkların arasında dolaşan balıklar susuzluktan ölecek; bostanlarını sulayamayan köylüler, kuruyan sebzelere bakacak… Veya tıpkı Atatürk Barajı gibi bir tehdit aracı olarak kullanılan kapaklarının açılmasıyla güneydeki her şey sular altında kalacak. Evet, çünkü bu proje bir tehdit aracı aynı zamanda. Bu yüzden de siyasi bir proje. İktidarlara bunları yaptıran tarihten bu kadar korkuyor olmaları ve kâr hırsı ile yaşama düşmanlaşan aç gözlülükleri midir?
Ekonomik olarak bölge halkı üzerinde yaratacağı tahribat,önümüzdeki binlerce yılların kaybı ile olacaktır Evet; hem geçmişten korkuyorlar, hem de açgözlüler. Tüm doğal ve kültürel varlıkları, ekosistemleri sermayenin çıkarlarına bağlamak amacıyla yok etmek için adeta savaşıyorlar. Ve gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.
Dün Zeugma’yı bazı fresklerini sökerek sözde kurtardıklarını iddia ettiler. Allianoi’in balçıkla sıvanarak korunabileceğini söylediler.
Benzeri yalanları Hasankeyf’i için de söylüyorlar. Hâlbuki biz biliyoruz ki Hasankeyf bir bütündür; tarihten getirdikleriyle, yaşayan canlılarıyla ve ekosistemleriyle. Öyle masadan bir şeyi alıp bir yere koyuyoruz gibi taşınamaz. Hasankeyf bir kaç on yıllık değil binlerce yıllık tarihin, emeğin ürünüdür. Bir kaç on yıllık ömürlü baraj için kadim halkların yaşam alanları ve miras aldıkları her şeyin bir çırpıda, geri dönüşü olmayan bir şekilde yok edilmesi kabul edilemez. Su tutulduğunda, tıpkı diğer baraj alanlarında olduğu gibi, artık her şey için çok geç olacak. Tarih, yaşam alanları, ekosistem bir çamur yığının içinde boğulurken; yani gelecek yok olurken birileri zengin olacak. Evet, sermaye bu barajın yapımından, buralarda sözüm ona üretilecek, yurt dışına pazarlanacak enerjiden para kazanacak; sonra halklara karşı silah olarak kullanacak. Yağmacı iktidar şunu bilmelidir; Hasankeyf bizim umudumuzdur, umudumuzu dinamitleyemezsiniz.
Dinamitleriniz kendi yalanlarınızı gün yüzüne çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. Her şeye muktedir değilsiniz. Yaşamı yok etme pahasına Munzur’da, Karadeniz’de burada kurduğunuz barajlar bir gün yıkılacak, oradaki ekosistem onarılmaya çalışılacak ve sular özgür akacak. Çocuklar yeniden nehir kenarlarında gülüp oynayacak, balıklar özgürce nehirde dolaşacak, topraklar yine suya kavuşacak, kuşlar ve binlerce canlı yine çevresine yuvasını yapacak, ağaçlar filizlenecek ve yaşam geri gelecek. Çünkü biz sizden daha güçlüyüz.”