İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Kanal İstanbul’un kente karşı suç girişimi olduğunu, bu suçun işlenmesine izin vermeyeceklerini söyledi.
Kanal İstanbul Çalıştayı’nın hukuk oturumunda konuşan Durakoğlu, “Kaygısı ortak olanların kavgası da ortak olur. Kavgaya girmeye hazırız. Ortağız biz” dedi.
İstanbul Barosu, erken bir zamanda, 2015’te, Kanal İstanbul’la ilgili bir rapor hazırlamıştı. Durakoğlu şimdi de mücadele için bir hukuk timi kuracaklarını açıkladı. Belediyenin nasıl bir hukuki desteğe ihtiyacı varsa hepsini vereceklerini söyledi. “Kentimize sahip çıkmaya devam edeceğiz” dedi.
Aynı oturumda konuşan eski AİHM yargıcı Rıza Türmen’in “Bu projede kamu yararı yok, tam tersine kamu zararı var” sözünü hatırlatıp hukuki mağduriyetlerin muazzam boyutlarda olacağına dikkat çekti. “Binlerce dava açılacak” dedi. Kanalın yapılacağı bölgede arazilerin çok büyük bölümünün özel kişilere ait olduğunu hatırlattı. Dolayısıyla, kamulaştırma sürecinde birçok hukuksuzlukla karşılaşılacağını, davaların yağacağını söyledi.
Durakoğlu’nun işaret ettiği bir konu da kente karşı suç işlemeye yeltenen siyasi iktidara kent yönetiminin, belediyenin, muhalefet bayrağı çekmesi, kenti koruma kararlılığı göstermesiydi. Ama işin bununla kalmadığını, büyük bir kentli kitlenin boy gösterdiğini söyledi. Kuyruk oluşturup geceyarılarına kadar ÇED raporuna itiraz dilekçesi vermek için bekleyen İstanbulluların büyük bir toplumsal direnç oluşturduğunu, bunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Kanalın yaratacağı tahribatla ilgili oturumlarda doğanın, canlıların, Marmara Denizi’nin nasıl feci etkilere maruz kalacağı anlatıldı.
Afet Riski ve Depremsellik oturumu, kanal yapıldıktan sonra bile nasıl büyük bir bela kaynağı olacağını ortaya koydu. Jeoloji profesörü Naci Görür, kanalın yapılacağı yerin İstanbul’un en çürük, mühendislik bakımından en sorunlu zemini olduğunu söyledi.
Dahası, bu bölge, yeraltı suyu bakımından da zengin. Kanalın bu su kaynaklarını tahrip etmesi bir yana, yüksek katlardaki rezervler kanala boşalacak, alçak kotlardaki rezervlere de tuzlu su sızacak.
Görür’ün işaret ettiği bir sorun da şu: Bu bölgede zaten şişmeler, kabarmalar, sıvılaşmalar, heyelanlar görünüyor. Beklenen büyük Marmara depremi bunları azdıracak. Kanalın Marmara çıkışında, Büyükçekmece-Küçükçekmece arası tam bir ‘heyelan cehennemi.’ Buraya kanal yapmak, bu soruları bertaraf edecekseniz, çok büyük masraf altına girmek demek. Görür, bu maliyetlere katlanılsa bile depremin yine de büyük tahribat yaratacağını söyledi.
Ayrıca, 7.2 büyüklüğünde beklenen deprem, kanalın Marmara çıkışında 9 şiddetinde etki yaratacak.
Görür, Küçükçekmece kıta sahanlığında canlı faylar olduğunu, bu bölgenin bu faylarla parçalandığını da söyledi. Depremde bu fayların da harekete geçmesi halinde hiçbir yapının tutulamayacağını da ekledi. Sonra da şunu hatırlattı: “1999 depreminde, 100 km uzaktaki fay kırıldı ve 2 bin 600 bina ağır hasar gördü, 300 kişi öldü. 10 kilometre uzaktaki depremin yaratacağı depremi düşünün.”
Görür, Marmara depreminin Marmara Denizi ile Sazlıdere arasındaki kanal parçasını tamamen devredışı bırakacağı kanısında. Böyle bir depremde Karadeniz suyunun bölgeyi basacağını düşünüyor. ÇED raporunda bunlara değinilmediğini söylüyor.
Kanalın ekonomik yönleri, kazanç, maliyet unsurları ise tamamen belirsiz. Bu konudaki oturumda konuşan Başkent Üniversitesi’nden Uğur Emek, ne doğrudürüst bir fizibilite çalışması yapıldığını, ne kanalın nasıl bir finansman yöntemiyle yapılacağının belli olduğunu söyledi. Maliyet hesaplarının da tutmayacağını, söylenenden çok daha büyük rakamlara çıkacağını ekledi.
Çalıştay oturumları, ÇED raporunun birçok belirsizlik barındırdığını, ama kanalın vereceği zararların kesin olarak göründüğünü ortaya koyuyordu.
KAYNAK: DİKEN – MUSTAFA ALP DAĞISTANLI